Simurg Kuşu
📄

Simurg Kuşu

İÇİNDEKİLER
 

📗 Kütüphane

Çoğu kez kütüphaneye aklımda bir kitapla gitmem, kitap almaya diye düşerim yola. İşte bu yola düşüşlerin birinde Ferîdüddin’in kitabı geçti elime. Aldım, çantama koydum bu hazineyi ve eve yollandım. Önce kitabın adına baktım: Mantık Al-Tayr (Kuşların Dili). Gerçi edebiyatla aram şekerrenk de değil; eseri biliyorum, haberim var amma ismi Mantıku’t Tayr değil miydi? Bilemedim artık, diğer baskılarda adı böyle ama tek bununki farklı. Hasan Âli dizinden, Abdülbâki Gölpınarlı çevirmiş.
 
1950 senelerinden bir Üsküdar hatırası, isimler soldan sağa doğru: Eşref Efendi, Necmeddin Okyay, Okyay’ın talebesi, Hattat Ali Alparslan, Abdülbaki Gölpınarlı.
1950 senelerinden bir Üsküdar hatırası, isimler soldan sağa doğru: Eşref Efendi, Necmeddin Okyay, Okyay’ın talebesi, Hattat Ali Alparslan, Abdülbaki Gölpınarlı.
 
Kütüphaneden alınan kitapların çizilmeyeceğini biliyorum, kamu malına zarar vermek de hoş değildir ama bu kitapta çokça mısranın altını çizdiğimi itiraf edeyim. Çizeceksen satın al da denebilir. Kusurum bağışlansın, tıpkı Exupery’ninkiler gibi üç beş tane sebep sıralayabilirim ama birini açık edeyim: Sonraki okuyucuya zahmet olmasın diye onun yerine de çizmiş oldum.
 
notion image
 

🦚 Hüthüt

Mantık Al-Tayr’ı başladım okumaya ve okuya okuya geldim son sayfaya. Öğütler, salıklar, hikâyeler, betimlemeler ve Simurg. Manzum şeklinde yazılan kitap şöyle: Bir kuşlar ülkesi vardır ve bu ülkedeki kuşlar cem ediyorlar ve diyorlar ki: Bizim başımıza da bir padişah lazımdır, gelin bulalım şu padişahı. Padişahsız nizam, adalet olmaz diyorlar. Hüthüt kuşu önde, diğerleri arkada başlıyorlar kanat çırpmaya. (Hüthüt önde çünkü bir hüneri, nâmı vardır. Koca Süleyman Peygamber’e yoldaşlık yapmıştır.) İşte peşine düştükleri padişah kuş da Simurg’dur. Yeri, Kaf Dağı’nın ötesindedir. Fakat gelgelim Kaf’a gitmeye. Derler, denizler, çöller, sarp dağlar, kuvvetli rüzgârlar. Bunun üzerine derler ki: Kendimizden geçip yola düşelim. Eğer ondan bir iz bulabilirsek ne mutlu bize! İlk önce padişah bulmayı hoş görenler, yolu görünce geri dönerler. Yok, olmaz deyip mazeretler sürerler Hüthüt’ün önüne.
 
Hüthüt kuşu. (Diğer isimleri: hüdhüd, çavuş kuşu, ibibik kuşu,  taraklı, turakçın, ibik.)
Hüthüt kuşu. (Diğer isimleri: hüdhüd, çavuş kuşu, ibibik kuşu, taraklı, turakçın, ibik.)
 
Hüthüt hepsinin mazeretini bir bir yanıtlar ve yanında gelmeleri için ikna eder. Yolda harap olan kuşlar, yolu yarıda kesmemek için Hüthüt’ten şüphelerinin giderilmesini isterler. Hüthüt usanmadan hepsine cevaplar verir ve önlerinde “istek, aşk, marifet, istiğna, tevhit, hayret ve fakr u fena” adları verilen yedi vadi daha bulunduğunu, bunları geçince Sîmurg’a ulaşacaklarını söyler. Yola devam ederler fakat kuşlar yolda tek tek telef olurlar. En sonunda kala kala otuz kuş kalır. Bu otuz kuş vadileri bir bir aşar. Son vadiden sonra bir çavuş kuşu ansızın gelip kuşlara kim olduklarını, nereden geldiklerini sorar. Kuşların amaçlarını anladıktan sonra geri dönmelerini söyler, ardından da hepsinin önüne birer kâğıt koyup onlara “Bunları okuyun!” der. Kuşlar, yaptıkları her şeyin bu kâğıtlarda yazılı olduğunu görünce şaşırırlar. Bu sırada Simurg da tecelli eder. Fakat gördükleri Simurg, kuşların kendilerinden başka bir varlık değildir. Simurg’da kendilerini, kendilerinde de Simurg’u görürler. Bir anda hem kendilerine hem de Simurg’a bakarlar. Bu sırada bir ses duyulur: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, bu aynada otuz suret belirdi, otuz kuş güründünüz. Daha fazla ya da daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Burası bir aynadır.” Sonunda kuşların tümü bu makamda Simurg’da yok olur, artık ne yol ne yolcu ne de kılavuz kalır.
 
notion image
 
Anlattık hikâyesini Mantık Al-Tayr’ın. Aslında tasavvuf fikriyle yazılmış, alegorilerle de doludur kitap. Attâr’ınine bakarak bir tane de Gülşehrî yazmıştır Mantıku't-Tayr. Onunki de başka kitaplardan alıntılarla daha da genişletilmiş bir şeklidir, yani Ferîdüddin Attâr’ınkinin aynısı değildir.
 
Gitdi 'aklu gitdi şabr u gitdi yâr Kaldı 'ışk u kaldı neng ü kaldı'âr
 
 
notion image
 

🦅 Mitoloji

Tabi adı Farslılarda Simurg, bu kuşun. Türklerde Zümrüdüanka yahut Tuğrul yahut da Sungur, Araplarda Anka, Sümerlerde , Hintlilerde Garuda, Eski Mısırlılarda Feniks, Çinlilerde Feng-huang adıyla ve hepsinde başka hikâyelerle yer buluyor. Hikâyeler farklıysa nasıl aynı kuş oluyor? Kuş aynı değil, kuş sembolü aynı anladığım kadarıyla. Yoksa sadece değişen isim değil, isimle birlikte hikâye de kavruluyor o kültürde.
 
Türklerdeki Tuğrul’un diğer mitolojilerdeki benzerlerinden en önemli farkı tek başına olmayıp bir benzerinin hatta ikizinin bulunmasıdır. Konrul kuşu, Tuğrul kuşu ile birlikte anılır. Her ikisi de Anka kuşunun tüm niteliklerini barındırırlar. Tuğrul Kuşu yeraltına da inebilir. Attilla Han’ın ve bazı Oğuz boylarının bayraklarında yer almıştır. Oğuz Kağan ilk eşini, başında Tuğrul kuşu olan bir ağacın kovuğunda bulmuştur. Macarlar armalarında yer alan bu kuşa “Turul” derler. Bir efsaneye göre Tuğrul kuşu Moğolları, Konrul Kuşu ise Türkleri simgeler. Yiğitleri kanatlarının altına alıp yardım eder, ne isterse yapacağını söyler. Tüyleri sihirlidir, iki tüyünü birbirine sürtünce zenci bir cin gelir ve üç dileği yerine getirir. Ufuk noktasının ötesindeki sonsuz denizde bulunan Kaf Dağı’nın ardındaki karanlıkta yaşar.
 
Avrupa Hun Devleti bayrağındaki  Tuğrul bir diğer adıyla da Hümâ Kuşu sembolü.
Avrupa Hun Devleti bayrağındaki  Tuğrul bir diğer adıyla da Hümâ Kuşu sembolü.
Avusturya-Macaristan arması.
Avusturya-Macaristan arması.
Tang Hanedanı: Çiçek parşömenleri arasında ölümsüz kuş Feng-huang'ı takip eden aslanlarlı yüksek kabartmalarla süslenmiş bronz aynalı kabartma. Brooklyn Müzesi, New York'ta.
Tang Hanedanı: Çiçek parşömenleri arasında ölümsüz kuş Feng-huang'ı takip eden aslanlarlı yüksek kabartmalarla süslenmiş bronz aynalı kabartma. Brooklyn Müzesi, New York'ta.
 
🦅
Tuğrul sözcüğünün kökenine baktığımızda doğmak sözcüğü bize bi’ tanıdık geliyordur. Toğ/Doğ kökünden türemiştir. Doğan, dirilen anlamlarını taşır. Doğan adlı bir kuşun bulunması da bu sözcüğün kuşlarla olan bağlantısını açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca doğa, doğurmak sözcükleri ile de kökendeştir. Aslında biz fark edelim etmeyelim tarihimizde mühim bir ayrılan bu kuş sembölü hayatımızın içindedir. Basılan paralardan bayraklara, bayraklardan futbol yahut belediye armalarına, armalardan hikâyelerimize kadar her yerde.
🦚
Otuz sayısı Farsça’da “Si”dir. Murg sözcüğü de kuş demektir. Bu sözcükleri birleştirince ortaya çıkan Simurg’un da hikâyeyle bağı anlaşılabilir. Aslında otuz kuş karşılarında yine gerçekten otuz kuşu görüyorlardı…
🤎
Ankameşrep deyimi de Anka’nın kendi kendine yetmesinden, kimseye muhtaç olmamasından, kanâatliliği temsil ettiğinden dolayıdır. Ayrıca Ankameşrep insan, O’ndan başkasına muhtaç olmaz manasını taşır.
🦜
Abdülkadir-i Geylani Hazretleri, baz (bâz, boz, doğan) denilen kuşla ilişkilendirilmiş ve bu kuşa benzetilmiştir.
Abdülkadir Geylani'nin lakaplarından biri olan doğan kuşu formu içerisinde sülüs hatla ''Abdül Kadir Geylani Baz'ül Eşheb'' yazılı stilize yaprak ve çiçek motifleri ile tezyinatlı levha.
Abdülkadir Geylani'nin lakaplarından biri olan doğan kuşu formu içerisinde sülüs hatla ''Abdül Kadir Geylani Baz'ül Eşheb'' yazılı stilize yaprak ve çiçek motifleri ile tezyinatlı levha.
 
Gariptir bizim memlekette de soyadlarda bolca kuş vardır. Şahin, doğan, akdoğan, bozdoğan, gökdoğan, atamaca… Ve bunlar leylek, angut, bıldırcın, serçe, balaban, sülün, suna gibi narin su kuşları değil de yırtıcı kuşlardır hep. Niçin peki? Yoksa Simurg gibi heybetli bir kuşun varisleri ancak bu yırtıcılar olabileceğinden mi?
 
Angut kuşu.
Angut kuşu.
 
notion image
 

✒️ Edebiyat

Gelelim Simurg’un edebiyat mahfilindeki yerine:
Sevgili, Anka’dır. Âşığı pek fazladır; herkes ondan bahseder, güzelliğini över durur. Göreni pek azdır belki de yoktur. İşte Anka’ya benzetilir böylece o gül yüzlü. Sonra kim görse yüzünü yanar Anka’nın-sevgilinin ateşinden, hasretinden, heybetinden, güzelliğinden. Kül olur kim görse onu. Kül olmadın mı şair de denmez belki. O’nun âşığa iltifatı, başa devlet kuşu kondu demektir. Yani talih kuşudur o, onun aşkı tayin eder âşığın hayatını…
 
📜
Sâye-i zülfüñ Hümâsın salma ağyâr üstüne Bir siyeh-rûdur anuñ bahtın hümâyûn eyleme (Zülfünün Hümâ gölgesini yabancıya salma. Bir kara yüzlüdür o, onun bahtını saltanat sahibi etme.) ~Ahmet Paşa
Şair, sevgilinin zülfünün, Hümâ gölgesi gibi olan gölgesini rakibin, ağyârın üstüne salmasını; böylece kara yüzlü ağyârın bahtının açılmasını ve rakibin, sevgilinin gönül ülkesinin sultanı olmasını istemez. Sevgilinin zülfünün gölgesini Hümâ'ya benzetir. Hümâ'ya benzeyen bu gölge rakibin üzerine düştüğünde onun bahtı açılacaktır. Şair bu beyitte Hümâ'nın gölgesi üstüne düşen kişinin şanslı, talihli olacağı inancına telmih yapar. Sevgilinin saçının gölgesini Hümâ gölgesi gibi şans getirici olarak görür.
📜
Görenler ol Hümâ'nuñ ‘izz ü nâzın Havâya saldı gönül şâhbâzın (O Hümâ'nın yüceliğini ve nazını görenler, Gönül akdoğanını havaya saldı.) ~Mesîhî
Şair, sevgiliyi Hümâ'ya benzetir. Sevgili, Hümâ gibi nazla yüksekten uçan bir kuştur. Âşık ise onu avlamak için gönül doğanını havaya salmıştır. Beyitte sevgilinin yüksekten uçması ve zor ele geçirilmesi gibi özellikleri nedeniyle Hümâ'ya benzetildiği görülmektedir.
📜
Gördüler zâg-ı rakîbe o Hümâ oldu şikâr Ehl-i diller dediler düşmedi hayfâ yerine (O Hümâ gibi olan sevgilinin, rakip kargasına av olduğunu görünce, Gönül ehli, eyvah yerine düşmedi dediler.) ~Hayâlî
Şair, sevgilinin kargaya benzeyen rakibin avı olmasından duyulan üzüntü dile getirilir. Sevgili, Hümâ'ya; rakip, kargaya benzetilir.
📜
Hümâ-yı perçemüñ dâ’im gönül saydına kasd eyler Ne lâzım anı sayd itmek olupdur çün şikâr-ı zülf (Perçeminin Hümâ'sı daima gönül avlamak ister, Onu avlamaya ne gerek vardır. Çünkü gönül onun zülfünün avı olmuştur zaten.) ~Cem Sultan
Şair, sevgilinin perçemini Hümâ'ya benzetir ve daima âşığın gönlünü avlamak peşinde olduğunu söyler. Ancak âşığın, sevgilinin gönlünü avlamak için çaba göstermesine gerek yoktur. Çünkü âşığın gönlü zaten sevgilinin zülfüne av olmuştur.
 
Onlarca beyiti sığdırmak yoracağı için dört damla yeter diye düşündüm bu şiir okyanusundan. Daha fazlası, kaynaklardaki Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi’nde bulunuyor.
 
Hz. Hamza‟nın Simurg üzerinde Kaf Dağı‟na gitmesi.
Hz. Hamza‟nın Simurg üzerinde Kaf Dağı‟na gitmesi.
notion image
 

🐉 Ejderhayla Cenk

 
notion image
 
İçinde Simurg’a benzeyen bir destan daha var ki o da Karakuş adıyla anılır. Bu Er-Töştük Destanı’nındaki er, Türklerin efsane kahramanlarından biridir. Tarihte en güçlü ve tek Ejderha öldüren tevazu sahibi bir kahramanın hikayesidir. Şöyledir destanın özeti:
 
Er-Töştük, İlemen boyunun atası Er-Töştük’tür. Er-Töştük’ün doğumu da büyümesi de efsanevi bir şekilde olur. Doğduktan iki gün sonra “anne”, altı gün sonrada “baba” der. Er-Töştük adı da birden bire ortaya çıkan aksakallı birisi tarafından verilir. Evlenme çağına gelen Er-Töştük, Kenceke Hatun’la evlenir. Er-Töştük, Urum ve Kırım hanları ile savaşır, bir zaman sonra büyük bir kayıp sonrası eşi ve çocuklarıyla sakin bir hayat sürmeye karar verir. Günlerden bir gün avlanmak için yola koyulur. Bir ceylanın peşinden onu kovalarken tam okunu fırlatacağı anda su başında küçük yavrusunu görür ve ceylanı avlamaz. Bu esnada bir sis bulutu belirir ormanda ve bu bulut haftalarca geçmez. Kayıp bir dünyanın içinde, sanki yer altı aleminde yaşarcasına onlarca gün geçer. Bulutlar dağılmaya başlayınca uzakta yüksek bir ağacın belirdiğini görür. Ve sislerin tam ortasında bulunan, zirvesi göklere değen büyük ağacın yanına gelir. Bu ağaç efsanelerde adı geçen Hayat Ağacı’dır. Yerse efsanelerdeki Kaf Dağı'dır. Ağacın yanına geldiğinde bir ejderhanın ağaca tırmandığını görür. Ejderhanın, ağacın üzerinde senede bir defa yavrulayan Karakuş’un yavrularını yiyeceğini anlar ve hemen kılıcına sarılarak, yavruları yemeye hazırlanan ejderhayı öldürür. Kısa bir süre sonra Karakuş gelir, yavrularıyla “iyilik” ve “kötülük” üzerine bir konuşma yapar. Daha sonra Er-Töştük’ü ağacın altında görür ve hemen inip onu yutar. Yavruların, annelerine Er-Töştük’ün kendilerini kurtarmak için ejderhayı öldürdüğünü anlatması üzerine, kuş Er-Töştük’ü genç bir adam olarak görür, Er-Töştük'e dile benden ne dilersen der. Er-Töştük bir şey istemez, zordaki yavrulara yardım etmeyi bir bedel için yapmadığını söyler. Karakuş ısrar eder yine bir şey istemez. Er-Töştük üçüncü ısrara nezaketen bir şey ister kuşu geri çevirmemek için. Beni evime, çocuklarımın ve karımın yanına götür der, Er-Töştük. Kuş çok şaşırır. Dile benden ne dilersen, hükümranlık iste, ülke iste, altın iste, saltanat iste, toprak iste, her şeyi vereyim. Sen zalim ejderi öldüren eşsiz bir kahramansın ve sen evine, çocuklarının, eşinin yanına gitmek istersin. Kuş şaşkınlık içinde Er-Töştük’ü sırtına alır ve yolculuğa başlarlar. Yanlarına kırk koç ve kırk tulum su alarak yola çıkarlar. Ancak yolculuk sırasında tüm yiyecekler tükenir, bunun üzerine Er-Töştük böğrünün sol tarafından bir kısmını kesip Karakuş’a kuşuna verir ve yolculuğa devam ederler. Kuş yine acıkınca ona bir gözünü verir, gözünü çıkarıp kuşa yedirerek kuşun karnını doyurur. Sonunda gökleri aralayıp yeryüzüne ulaşırlar. Kuş, Er-Töştük’ü tekrar yutar ve sapasağlam genç bir adam olarak geri tükürdükten sonra da Kaf Dağı’na geri döner. Sonunda evine ulaşan Er-Töştük, karısı Kenceke-Hatun’un yanına gider. Kenceke-Hatun önce onu tanımasa da daha sonra bu genç adamın Er-Töştük olduğunu anlar ve çok sevinir, Birlikte mutlu bir yaşam sürerler.
 
Bu hikaye tüm kudretli Türk İmparatorlarınca özenilen en önemli ve ejderha öldüren tek kahraman olan büyük tevazu sahibi Er-Töştük’ün hiç bir kahramanda olmayan bir hikâyesidir. Bu vasıflarından dolayıdır ki büyük Osmanlı sultanı Kanuni Sultan Süleyman'ın da en özendiği kahramandır. Hiç yanından ayırmadığı bıçağına bu hikayede yer alan ejderha ve Karakuş kuşunu işletmiştir. Ve bu kama biçimli bıçak şu an Topkapı Sarayı en önemli hazinelerindendir. Bu bıçaktaki işlemeler tarihte tek ejder öldüren büyük Türkün kahramanlığının hikayesidir.
 
Kanûnî’nin yatağan kılıcındaki Karakuş’la ejderha işlemesi. (Türk kültürünce yapılan kılıç 59.3 cm boyundadır. Bıçak uzunluğu ise 46.66 cm'dir. Zamanının değerli sanatkârlarından Ahmet Tekelü tarafından Ahmet Tekelü Atölyesi’nde 1526-1527 yıllarında yapılmıştır.
Kanûnî’nin yatağan kılıcındaki Karakuş’la ejderha işlemesi. (Türk kültürünce yapılan kılıç 59.3 cm boyundadır. Bıçak uzunluğu ise 46.66 cm'dir. Zamanının değerli sanatkârlarından Ahmet Tekelü tarafından Ahmet Tekelü Atölyesi’nde 1526-1527 yıllarında yapılmıştır.
 

🗂️ İSTİFADE ETTİĞİM KAYNAKLAR

notion image